Yunus Emre KESKİN. Blogger tarafından desteklenmektedir.

14 Aralık 2015

Semantik Problem 2 : Wittgeinstein ve Özel Dil Argümanı


İlk bölüm standart görüşü ve bu yaklaşıma yöneltilen bazı eleştirileri tanıtmayı amaçlıyordu. Standart görüşü hatırlayacak olursak, o bizim nesneleri işaret ederek adlandırdığımızı ve daha sonra da bu adı, onun hakkında yeniden konuşmak veya başkalarına aktarmak üzere kullandığımızı ve bu yolla bu nesnenin semantik bir etiketini yarattığımızı savunmaktaydı.

Anlam nesnenin kendisiyle sabitleniyor ve dille dünya arasındaki ilişki böylece katılaşıyordu. Ancak bu yaklaşımın anlamı kuran tek organizasyon biçimi olarak nesne-ad bağıntısı ve basitçe bir işaret etmeyle adlandırmayı önermesi felsefi temelleri açısından sağlam değildi ve daha önceki yazımızda göreceğiniz üzere birçok cepheden de sert eleştiriler almıştı.

Sorunun hazırlanmasından sonra, öncelikle, Wittgenstein özel dil sorununa temel oluşturan ve dilin işleyişine rehberlik edebileceği düşünülebilecek olan özel dil varsayımını ortaya koyarak, soruna ilişkin çeşitli argümanlara zemin hazırlamaktadır. Bu bağlamda özel dil şu şekilde ortaya konulur:

Bir kişinin kendi özel kullanımı için, iç deneyimlerini —duygularını, ruh durumlarını— yazabildiği ya da bunları sesli ifade edebildiği bir dil de düşünebilir miyiz? … Bu dilin tek tek sözcüklerinin, sadece konuşan kişi için bilinebilir olan şeye; onun mevcut (dolaysız) özel duyumlarına işaret etmeleri gerekir. Öyleyse başka birisi bu dili anlayamaz ( §243).

Burada özel dil, kişinin kendi kullanımı için oluşturduğu ve başvurduğu içsel bir dil olarak düşünülmektedir. Yalnız bu varsayımdaki önemli nokta “bu dilin olumsal olarak değil, zorunlu bir biçimde özel dil olarak görülüyor olmasıdır” (Hacker, 1990: 3). Bu anlamda “özel dil sadece konuşan kişi dışında kimse tarafından anlaşılmayan değil, anlaşılabilmesi mantıksal olarak da olanaklı olmayan bir dildir” (Malcolm, 1954: 530). [1]


Böyle bir dilse içerdiği epistemik gizlilik nedeniyle duyumların ortak bir doğrulamasının imkanını ortadan kaldırıyordu. Herkes kendi anlamlarını hiçbir baskıya ve denetlemeye uğramaksızın üretebilirdi.

Semantik solipsizmin sonuçlarına rağmen, standart görüşün çoğu savunucusu, duyumlara ilişkin sözcük dağarcığının kaçınılmaz olarak bir kişisel dil oluşturduğu düşüncesiyle yaşamaya hazırdır. Wittgeinstein kişisel bir dilin olanaksız olduğunu göstermeye çalışmıştır. 

Argümanı şu şekilde işler: Bir ''W'' terimine onu yalnızca o an hissettiğiniz belirli bir duyumla ilişkilendirerek anlam vermeye çalıştığınızı varsayalım. Sonraki bir anda bir duyum hissettiğinizde diyebilirsiniz ki ''Başka bir W var.'' Ancak terimi bu durumda doğru kullanmış olup olmadığınızı nasıl beliryebilirsiniz?

Belki ilk duyumu yanlış hatırlıyorsunuz veya birinci veya ikinci durum arasında gerçekte sadece belirsiz ve hafif bir benzerlik olmasına rağmen siz dikkatsizce büyük bir benzerlik görmüş olabilirsiniz. '

''W'' Terimi, söz konusu duyum türünün bazı standart nedenleri ve/veya etkileri gibi başka fenomenlerle hiçbir anlam bağlantısı taşımıyorsa, ''W''nin doğru bir kullanımını ve ''W''nin doğru olmayan bir kullanımını birbirinden ayırt etmenin kesinlikle hiçbir yolu yoktur. Ancak doğru kullanımı asla belirlenemeyecek bir terim anlamsızdır. Dolayısıyla zorunlu olarak kişisel bir dil olanaksızdır. [2]

Stndart görüş elendikten sonra 'anlam' sözcüğü yeniden tanımlanmalıydı ve ne semantik bir solipsizme ne de her anlamın herkese açık olması uğruna sınırları katı biçimde çizilmiş mekani bir dile izin vermemeliydi.


“ Wittgeinstein'e göre ‘anlam’ sözcüğünü kullandığımız durumların geniş bir sınıfı için bu sözcük şöyle tanımlanabilir: Bir sözcüğün anlamı, onun dildeki kullanımıdır” (§43). “Tümceye bir araç olarak ve anlamına da onun gördüğü iş olarak bakın” (§421). İşleyiş açısından, Wittgenstein dildeki sözcükleri bir alet kutusundaki aletlerle karşılaştırır. Bir alet kutusundaki aletlerin işlevleri ne kadar çeşitliyse sözcüklerin işlevleri de o kadar çeşitlidir (§11). 

Bu bağlamda, Wittgenstein’a göre temel sorun, özellikle geleneksel metafizikte ya da genel bir anlam düşüncesi yaklaşımında (genel bir anlam kuramı talebinde) sözcüklerin ya da tümcelerin tek bir işlevi varmış gibi düşünmektir. Ve sözcüklerin anlamının kendilerine karşılık gelen bir nesne ya da konuşanın zihnindeki bir ide olarak dil dışından bir şeyle sabitlendiği düşüncesi, felsefi bir yanılsama olarak görülmektedir. [3]

Sürekli işlenen tema anlam ve anlamın nesnesi olan şey arasında katı bir yapısal ilişki olmadığıdır. İşlevselciliği hatırlarsanız o eğer gerekli çoklu gerçekleştirme faktörleri, elemanları eve uygun bir saha doğru bir biçimde tanımlanırsa bir nesneye ait işlevin farklı platformlarda da simule edilebileceğini söylemekteydi.

Konumuzla birleştirirsek Wittgeinstein de anlamın plastik bir nitelik olduğuna ve bir nesne ile anlam arasındaki bağın anahtar-kapı ilişkisinden farklı olduğuna dikkat çekmektedir. Anlam farklı yorumları olabilen bir niteliktir. 

O aynı şekilde öznel duyumların da benzer bir yanılgı içerdiğini, espistemik gizliliğin yalnızca gramatik bir problem olduğunu savunmuştur. Bu yönüyle semantik problem dışında, zihin-beden problemine bir gönderme söz konusudur ve bu konudaki kafa karışıklığını şöyle aktarmıştır:

Biz daha kaba ve dolayısıyla daha kolay görülebilir eslikçilerin ardında gizlenmis gibi görünen anlamanın zihinsel sürecini yakalamaya çalısıyoruz. Ancak basarısız oluyoruz; ya da dahası, o bir gerçek girisime kadar gitmiyor. Zira anlamanın bütün durumlarında ortaya çıkan bir sey buldugumuzu düsünsek bile —o neden anlama olsun ki? 
Ve anlama süreci, ‘Simdi anlıyorum’ çünkü anladım derken nasıl gizlenilmis olabilir? Ve eger onun gizli oldugunu söylersem —o zaman neyi arastırmam gerektigini nasıl bilirim? Ben bir karısıklık içindeyim (§153). [4]


Zihne  ait gibi görünen sorunların aslında dile ve gramere ait problemler olarak anlaşılmasını önermekte ve duyumlarımızı doğrulayabilmek için ortak bir dil bulunması gerektiğini ifade etmektedir.

Bu ortak dil, davranışlar ve dilin karmaşık bağlamsal ilişkilere sahip olduğu ve bir sözcük için birçok farklı anlamın atanabildiği dilsel bir oyun sahasıdır. X'e inanıyorum veya X'i arzuluyorum gibi önermesel tutumlar, yani sağ duyunun önermeleri, gramatik olarak anlamsız bildirimler olarak ifade edilmekte ve zihnin dilbilimsel bir elemesi bu yolla gerçekleşmektedir. 

Hem semantik problemi gramatik bir probleme çevirmesiyle hem de zihinsel bildirimleri davranışsal bir ölçüt getirerek oyunun dışına itmesiyle Wittgeinstein zihin felsefesinde özel bir yeri çoktan hak etmiştir. Daha çok dil felsefesinde ele alınan bir tema olarak Wittgeinstein'ın zihinsel felsefesi için de değerli bir kaynak olduğu görülmektedir.

Ancak bu problemi tartışmasız bir biçimde çözdüğü iddia edilemez. Aksine davranışçı çizgiye yakın durarak davranışçılarla ortak bir kaderi, bir hayal kırıklığını paylaşmaya zorlanmıştır. Zira zihinsel tutumların ve bu tutumları ifade eden semantik bildirimlerin metafiziksel bildirimler olduğu ve gramatik yolla anlamsızlığı saptanan sözcüklerin dışarıda bırakılması, bizi insan zihninin yeniden yarım yamalak bir tasarımına götürmektedir.

Churcland'a göre de özel dil argümanı öncüllerinin gerektirdiğinden daha katı bir sonuca ulaşıyordu ve ''W'' nin anlaşılması için alegenen gözlenen fenomenler arasındaki bağlantı dışında zihinsel fenomenlerin de ''W'' nın anlaşılmasında katkıda bulundukları göz ardı ediliyordu. Dolayısıyla argümanın ulaşacağı sonuç, bu yüzden diğer terimlerle sistematik bağlantılara girmeyen hiçbir terimin anlamlı olamayacağı olmalıydı.

Buna ek olarak biz de bu argümanın standart görüşle ilgili temel bir yanlışlığı göz önüne sermesine karşın anlamın tam bir felsefi resmini ortaya koyamadığı düşüncesini savunuyoruz.
Nitekim yalnızca felsefi kaynaklarla bu problemi çözmeye çalışmanın da yanlış bir yaklaşım olduğunu düşünmekteyiz. Zira bilişsel bilimler insan zihnini tüm parçalarıyla bir problem olarak ele alır derken, bunun anlam sorununu da içerdiği iyice anlaşılmalıdır. 

Yazı dizisinin sonunda toparlayıcı bir yazı olarak bilişsel bilimlerin anlam sorununa yaptığı bilimsel katkılar aktarılacak ve felsefi açıdan sorunu çözmeye yaklaşan kuramın hangisi olduğu tartışılacaktır.

Notlar

1) Ahmet Cüneyt Gültekin (2007) Wittgeinstein'ın 'Felsefi Soruşturmalar' Adlı Yapıtında Özel Dil Sorunu,Yüksek Lisans Tezi, Ankara, s.50
2) Churcland M. Paul, (2012) Madde ve Bilinç ( Berkay Ersöz Çev.) İstanbul, Alfa Yayınları, s.85-86

3) Ahmet Cüneyt Gültekin (2007) Wittgeinstein'ın 'Felsefi Soruşturmalar' Adlı Yapıtında Özel Dil Sorunu,Yüksek Lisans Tezi, Ankara, s.25


4) Ahmet Cüneyt Gültekin (2007) Wittgeinstein'ın 'Felsefi Soruşturmalar' Adlı Yapıtında Özel Dil Sorunu,Yüksek Lisans Tezi, Ankara


Hiç yorum yok: