Yunus Emre KESKİN. Blogger tarafından desteklenmektedir.

8 Aralık 2015

Spritüalistin Zihin Serüveni : Tanrılar, zihinler, bedenler ve gezegenler


İnsanoğlu nedendir bilinmez, gizemli olana düşkündür. Zihinse en büyük gizemdir ancak onu kendisi de başka bir gizem olan ya da saf bir aldatmaca olan bir şey aracılığıyla çözmeye çalışmak spritüalistin bakıç açısını anlaşılmaz kılmaktadır. 

Sade bir düşünüşle, insan sahip olduğu gizemi gidermek için doğal araçlar tasarlamalıdır. Çünkü çözülmesi gereken problemler de doğal problemlerdir. Yani en azından makul bir ön düşünce olarak bu akla yatkın görünüyor. Ancak spritüalist bu sorunu farklı bir şekilde kavramakta, problemi varsayımsal bir alana iteleyerek, çözüm araçlarını da bu alanın sağladığı kaynaklarla düzenleyerek, tek bir problemi birden fazla probleme dönüştürmek konusunda anlaşılmaz bir ısrarda bulunmaktadır.

Sorun problemin doğasıyla ilgilidir. O zihni hiçbir zaman doğal araçlarla çözülebilecek doğal bir problem olarak görmemektedir. Çünkü zihnin sahip oldukları nitelikler karşısında duyduğu hayret, onu doğal bir problem olarak algılanmasını zorlaştırmakta ve bu yönde yapılan tüm girişimleri de insan zihninin yüceliğine olan bir aşağılama olarak görmesine yol açmaktadır.

Sanıldığının tersine spritüalist mütevazi bir insan tavrı olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü o zihnin derinliklerine olan bilimsel seyahati, insanın kendi zihnine olan bir büyüklenmesi olarak görmektedir. Onun gözünde bu büyüklenme insanın evrenle ve doğanın diğer parçalarıyla olan karşılaşmalarımızda da göze çarpmaktadır ve istediği şey insanın bilimsel bir sefalete sürüklenmesi veya zihinsel gelişiminin bilinçli olarak duraklatılması değil ancak doğanın ve insan zihninin sahip oldukları zenginliklerin hakkını verecek tatmin edici, kapsamlı bir öğretinin inşa edilmesidir.

Zihni usulca izlediği ve her izlediğinde bununla gururlandığı pencerenin kirişlerini sökmeye kalkan her girişim spritüalist için doğal bir tehdit oluşturmakta ve doğal bir savunma refleksini tetiklemektedir. Spritüalist insan zihnine veya kendisinin ötesinde kabul ettiği aşılmaz duvarlarını aşmaya kalkışan, değerli gördüklerini değersizleştiren, basitleştiren her kim olursa onu önce edebiyatla cezalandırmakta ve en güçlü silah olarak da yine edebiyatı, karmaşık bir retoriği kullanmaktadır.

Bu yolla o kurtarılmış bölgeler yaratmaya çalışmakta, şiirle ve diğer edebi araçlarla kendi mülkiyetini korumayı amaçlamaktadır. Çünkü edebiyat anlatılamaz olanı anlatmakta, ve onun hayret duygusunu canlı tutarak, tüm basitleştirmelere karşın bir kalkan olarak onu korumaktadır.

Bu edebi tavır zihinle ilgili kavrayışına da yansımakta ve onu içinde gizemli bir gücün  hüküm sürdüğü veya kendisinin bir gizemli güç olduğu fikrine itmektedir. Zihin metafizik bir varlık olan ruhun bir işlevi ya da bütünüyle kendisidir.

Bu iki görüş elbette birbirinden farklı. Spritüalist yaklaşımla ben zihni ve bedeni iki ayrı töz olarak kabul eden dualizmi değil, ruhun insan varlığını tanımlayan yegane kavram ve ontolojik pozisyon olan ruhçuluğu kastediyorum.

Dolayısıyla zihin ruhun bir işlevi, bir ilineği değil zihni ve bedeniyle birlikte tüm insan varlığını kuşatan bir töz olarak anlaşılmalıdır ve benim özel olarak incelediğim yaklaşım da budur.

Bu yaklaşımın olumlu yanlarından birisi zihni farklı niteliklere sahip iki tözün bireşimi olarak tasvir eden dualist yaklaşımın zihin beden arasındaki bağlantı probleminden kendini sıyırmasıdır. çünkü o yekpare bir ruh tasarımıyla bu ikiliği sona erdirmiş ve bu ikisinin arasındaki bağlantının neliği hakkında düşünme zorunluluğundan da kendisini muaf tutmuştur.

Bizce de dualist bir yaklaşım yerine insanı tümüyle ruh gibi bütüncül bir yapıyla anlamaya çalışmak daha tutarlı ve felsefi açıdan da gerekçelendirmeye daha uygun olacaktır. 

Ancak bir başka açıdan da spritüalist, zihnin maddi temelleriyle olan bağını yadsıyarak modern nörobilimin, psikolojinin ve genel olarak bilişsel bilimlerin gelişmelerine sırt çevirerek kusurlu bir yol seçmiştir. Ve kendisini bağımsız bir kompartman, zihinle ilgili nörolojik bildirimlerden izole bir yaklaşım olarak tanımlaması onu bu yöndeki saldırıların hedefi olmaktan kurtarmaya yetmez.

Spritüalist zihne atıfta bulunan ve onun doğal temellerini ortaya koyma girişiminde bulunan her yaklaşıma aynı açıklıkta yanıt vermek durumundadır. Yok eğer ruhun tamamıyla sembolik bir anlatı, tamamıyla aşkın bir varlık alanının üyesi olduğu iddia ediliyorsa da bu sefer de spritüalist, elemeci materyalistin zaten doğal bir açıklaması bulunan problemler için neden doğaüstü açıklamakları tercih etmemiz gerektiği yönündeki haklı eleştirisini de yanıtlamak durumundadır. 

Dolayısıyla spritüalistin durumu aslında bir kısmı bilimsel olarak açıklanmış, git gide doğal bir fenomen halini alan zihni, açıklama alanı gittikçe daralan metafizik bir tasarımla çözümleme çabasının dramatik bir örneğidir. Ve spritüalistin bindiği gemi eski heybetinde değildir, gittikçe batmakta ve spritüalisti de kaçınılmaz sona yaklaşmaktadır. Dolayısıyla spritüalistin durumu batan bir gemide kalan son yolcuların yardım çırpınışlarından başka bir şey olmayacaktır.

Bu noktada spritüalistin polkinghorne gibi zeki rahiplerin yaptığı gibi ruhu bedende işleyen bir süreç, bedendeki değişimlere rağmen kendisi aynı kalan değişmeyen metafizik bir desen olarak ele alması ve bu yolla kendisini modern bir versiyona güncellemesi de onu kurtarmayacaktır.

Çünkü artık felsefe camiasının zihinle ilgili sorulara verebileceği kaynakları hem oluşturan hem de onları denetleyen nörobilimsel otoriteler vardır ve zihni bu otoriteleri yerine, zihinle ilgili bilimsel birikimimizi küçümseyen ancak kendisi hiçbir olumlu katkıda bulunmayan meatafizik bir kavrayışa tercih etmek anlamsız olacaktır.

Spritüalist ya zihinle ilgili bilimsel birikimimize bilimsel yollardan saldırarak zihinle ilgili doğal düşüncelerimizin temelini dinamitlemeli ya da kendi düşüncelerinin artık felsefi bir harabe, artık eski gücünde olmayan yalnızca bibliyografik bir varlık haline gelmiş tutarsız bir düşünce olduğunun farkına varmalıdır.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Yazıda spritüalist yaklaşımı genel hatlarıyla ele almaya çalıştım zira kapsamlı bir konu ve spritüalist yaklaşım diğerleri gibi farklı içsel muhalefetleri olan bir yaklaşım ancak genel anlamda spritüalistlerin üzerinde anlaşabileceği bir üst metin olarak konuyla ilgili tanıtıcı bir giriş yazısı yazmaya çalıştım. Eğer eksik gördüğünüz bir nokta varsa veya eleştirmek istediğiniz bir yer varsa lütfen yorum yazmaktan çekinmeyin. Sevgiler...

Unknown dedi ki...

Yazı çok güzel, teşekkür ederim. Edebiyatla cezalandırma durumu inanılmaz yerinde bir tespit ve 4. paragrafın son cümleleri çok iyi özetliyor benim kafamdaki spiritüalizmi. Bu güzel yazının katılmadığım tarafları da var doğal olarak. Sonlarda bahsettiğin nörotik otoritelerle ilgili kaynak önerebilir misin bana lütfen? Soru işaretlerimi önce kendim yanıtlamaya çalışayım, hala varsa sana sorayım müsaadenle. Çok teşekkürler