Yunus Emre KESKİN. Blogger tarafından desteklenmektedir.

6 Aralık 2015

Zihin-Beden Problemi 5: Elemeci Materyalizm- Hayaletle Savaşmak



Özdeşlik kuramcısı zihni beyne indirgemeyi odak noktası yapan programıyla bir hayaletin peşine düşmüştü. İnsanın tarihiyle aynı yaşta olan bir hayaletin.

Yüz yıllardır kovalanan bu hayalet insan zihniydi. Özel olarak da bu kovalamaca  sağ duyu veya folk psikoloji adıyla anılan ele geçirilememiş bir suçluyla ilgiliydi.

Sağ duyuyla insan zihninin hiçbir bilimsel dayanak olmaksızın, sahip olduğu en temel gözlemler ve geleneklerle evrenle ve insanla olan sade ve yorucu olmayan iletişimini kastediyorum.
İnsan için sağ duyu veya genel olarak tüm insan bireyler için folk psikoloji evrenle olan en ilkel iletişimimizi temsil eder, bu gerçekten de insanın taktığı ve evrene baktığı ilk gözlüktür. 
Ancak insanın bu en temel görüşü bulanıktır ve tüm bilim tarihi de bunu değiştirmek için yapılan bir mücadeleden ibarettir. 

Bu yaygın alet ister bilimle uğraşın isterseniz de dünyanın en uzak ucunda hiçbir bilimsel devrime tanıklık etmemiş ilkel bir kabilenin üyesi olun, farketmeksizin hepimizin sahip olduğu ilk düşünce operatörüdür. Düşüncelerimizi yönlendirmekte ve karşılaştığımız her problemin çözümünde de her an hali hazırda bulunmakta ve kafa karışıklığımızı gidermek için sade ve geçici olarak ikna edici çözümler bulmaktadır.

Zaten sağ duyunun en büyük tehlikesi de onun şatafatsızsızlığı ve insana herhangi bir gizemin çözümünde kullanılırken verdiği sahte güven duygusudur. İnsan sağ duyusuna yabancılaşmaz. 

Çevresel ipuçlarının basit bir değerlendirilmesiyle herhangi bir deney yapmadan sezgilerimizle ortayan çıkan bu düşünce tarzının tarihsel olarak bilimsel serüvenimizde karşımıza nasıl çıktığına bazı örnekler bağlamında yaklaşabiliriz.

Örneğin yanmanın nasıl bir süreç içerdiği ve yapısının ne olduğuyla ilgili kafa karışıklığına verilen ve 18. yüzyılın sonlarına kadar da yaygın bir şekilde kabul edilen flojiston kuramını ele alalım. 


Johann Joachim Becher filojiston teorisinden ilk kez 1667 yılında yayınladığı Physical Education kitabında bahsetmiştir. Simyacılar dört ana element olduğunu düşünüyordu: ateş, hava, toprak ve su. Becher kitabında ateş ve hava elementlerini toprağın üç formuna dönüştürmüştü: terra lapidea, terra fluida ve terra pinguis. Terra pinguis, yağlı, kükürtlü veya yanıcı özellikleri olan elementti. Becher terra pinguisinyanma olayında önemli bir özelliği olduğuna ve yanıcı maddelerin yandığı zamanlarda terra pinguisin açığa çıktığına inanıyordu. Halle’de tıp ve kimya profesörü olan Ernst Stahl, Becher’in terra pinguisinefilojiston ismini verdi ve filojiston, teoriyi büyük olasılıkla en çok etkileyen şey haline geldi.[1]

4 element kuramı ise 2500 yıl önce yaşayan sicilyalı filozof empedoklese kadar uzanıyordu ve tüm nesnelerinin ontolojik kaynağı olan, kendilerinin ondan temel aldığı bir arkhe grubunu ateş, hava, su ve toprağı yaşayan ve yaşamayan tüm şeylerin kökeni olarak görüyordu. Dahası şeylerdeki değişimin nedeni de bu kuramda açıklanmıştı. Sevgi ve nefret adını verdiği iki kuvvetin arasındaki mücadele empedoklese göre maddelerin değişimini veya hal değişimleri gibi kimyasal olayları açıklamak için iyi birer araç olarak görülmeliydi.

Ancak 4 element kuramı 18.yüzyılın sonlarına doğru rutherford ve thompson gibi fizikçiler tarafından atom kuramı temel alınarak çürütüşmüş ve aslında bu 4 elementin element dahi olmadıkları bileşik oldukları ve maddenin değişiminin doğal tarafından tetiklendiği gösterilmişti. Artık 4 element kuramı ve sevgi ve nefret kuvvetleri yoktu. Onlar bilimsel literatürümüzden elenmişlerdi.

Simya için de işler iyi gitmemişti çünkü lavosier ünlü deneyinde cıva dolu bir kapı ısıtarak ve cıvanın yanarken kaybettiği kütleyi havadaki azalan oksijene eşit olduğunu fark ettikten sonra yanmanın gizemli bir kaynağın müdahalesinden çok o zamanlar bilinmeyen ancak sonra lavosier'in adını oksijen koyacağı bir elementle ilişkili bir süreç olduğu anlaşılmıştı. 

Aynı şekilde flojiston adı verilen soyut kimyasal gücün de sonu 4 element kuramı gibi olmuş ve ontolojimizden, flojistonun ait olduğunu sandığımız varlık sahasının var olmadığı bunun sağ duyunun bir aldatmacası, insan anlayışının güvenilir olmayan bir dayanağı tarafından, folk psikoloji tarafından üretilmiş bir sözde-bilim olduğu sonucuna varılmıştır.

(çok daha sonra ise kimyasal yanma dışında nükleer yanmanın da fiziksel temelleri de ortaya konmuştur ancak bu bilgi çok da önemli değil.)

Bu iki örnek bize şu iki gerçeği göstermektedir: 
a)Sağ duyunun kavramsallaştırmaları 2500 yıl boyunca var olmasına rağmen üzerinde uğraştığı problemin çözümünde somut bir adım atılması konusunda tembel olmuştur ve b) problemlerin çözümünde kullanılan araçların kendileri de bir problem olarak ortaya çıkmakta, doğal problemlerin çözümünde doğaüstü motiflerin ağırlıklı olarak kullanılması bizi sağ duyunun problemi deneysel olarak erişilemez bir sahaya iteleyerek oyaladığı düşüncesine itmektedir.

Zihin problemi için de aynı tavır geçerlidir ve burada da folk psikoloji insanın zihnini erişilmez bir varlık olarak tasarlamakta onu tanımlamaya ve açıklamaya, işlevlerini sınıflandırarak zihin hakkındaki anlayışımızı netleştirebilecek tüm girişimlere de engel olmaktadır.

Peki bu durumda elemeci materyalistin poziyonu ne olacaktır? 
Öncelikle o, zihni , flojiston kuramı, 4 element kuramı veya örneğin canlılığı soyut bir yaşam gücünün canlılarda meydana getirdiği metafizik organizasyon olarak gören vitalizm gibi folk psikolojinin bir ürünü olarak ele alır. 

Burada elemeci materyalistin tavrı özdeşlik kuramcısından veya diğer adıyla indirgemeci materyalistten farklıdır çünkü özdeşlik kuramcısı örneğin flojistonu fiziksel eşiti bulunması gereken bir varlık, ait olduğu bir varlık sahası olan bir unsur olarak görmekteyken, elemeci materyalist bilim tarihinden aldığı dersle birlikte vitalizm, flojiston kuramı ve yaşamın sürmesini sağlayan organik dengenin 4 temel unsurunu sağlayan 4 salgı kuramı gibi kuramlardan kimya, fizyoloji veya biyokimya gibi modern kuramlara geçişlerin bir indirgeme şeklinde değil, eleme şeklinde olduğunun farkına varmıştır.

Bu kuramlar arası değiş tokuş ( ya da bilimsel devrim) indirgeme değil de eleme şeklinde gerçekleştiğinden elemeci materyalist zihin için de böylesi bir değişikliğin meydana gelebileceğini hem ilkece hem de nörobilimin olağan gelişimi sırasında pratik olarak ortaya çıkacağına dait güçlü ümitler beslemektedir. 

Artık hayalet avı bitmiştir, hayaletin peşinden koşan özdeşlik kuramcısı yerine Churcland'ın öncüsü olduğu elemeci materyalizm hayaletin bir aldatmaca, fiziksel olarak var olmayan ancak zihinlerde yaratılan bir kurgu olduğunu savunarak onu oyun sahasının dışına itmektedir.

Sahip olduğumuz bilişsel zenginliklerin bir kısmı nörobilim tarafından keşfedilmiş bazıları ise (örneğin bilinç veya kişilik gibi) keşfedilmeyi beklemektedir. Ancak elemeci materyalist sabırlıdır ve zihinle ilgili düşüncesinin er veya geç olgunlaşmış bir nörobilim aracılığıyla somutlaşacağına ve zihin kavramının ontolojimizden tamamen elenerek, ona yapılan tüm atıfların artık beyne ve maddi sinirsel organizasyonlara yapılacağı bir zamana inanmaktadır.

Churcland bize tanıdık gelen birçok fenomenin folk pikolojinin bakış açısıyla hala bulanık olduğunu, eğer nörobilimsel bir devrimle birlikte iç gözlem, bilinç gibi henüz ele geçirilmez bilişsel niteliklerimiz günün birinde açıklığa kavuşsa dahi folk psikoloji için bunun bir fark yaratmayacağını söylemektedir. [2]

Dolayısıyla sağ duyuyla bir anlaşmaya varmaya çalışmak hem yorucu hem de yararsız bir girişim olacaktır. Sağ duyu veya diğer adıyla folk psikoloji elenmesi gereken bir bakış açısıdır. Evrene bakarken kullandığımız bu eskimiş gözlük artık bir kenara atılmalı ve yerini bu görüşün tekeline aldığı tüm alanlar örneğin flojiston yerine kimyasal yanma teorisinin alması gibi kendi alanları için bunların bilimsel kabul edilen versiyonları almalıdır. 

Hayaletin peşinde koşanlar artık bu mücadeleden vazgeçmelidir, çünkü 2500 yıllık bilimsel ve felsefi pratik göstermiştir ki o ele geçirilemez bir düşmandır ve gücünü var olmayışından almaktadır.

Notlar

1)https://tr.wikipedia.org/wiki/Filojiston_teorisi

2) Churcland M. Paul, (2012) Madde ve Bilinç ( Berkay Ersöz Çev.) İstanbul, Alfa Yayınları, s.73

Hiç yorum yok: