Yunus Emre KESKİN. Blogger tarafından desteklenmektedir.

26 Kasım 2015

Zihin-Beden Problemi 3 : İndirgemeci Materyalizm



Aslında bu konu çok uzun bir konu ve indirgemeci materyalizm için homojen bir yaklaşım da diyemeyiz. Uç noktada tüm zihinsel olayların nihai olarak fiziğe indirgenebileceğini savunan fizikalistler veya indirgeneceği ontolojik pozisyon olarak beyni seçenler olduğu gibi zihni bir programa indirgeyenler de mevcuttur. 

Tüm bu yaklaşımların lehine ve aleyhine olan tüm argümanları tek tek aktarmak okuyucunun ilgisi ve sabrı açısından hiç de yararlı olmayacaktır. Bu yüzden konuyu genel hatlarıyla alıp, okuyucu için yararlı bir giriş yapmayı umuyorum.

İndirgemeci materyazlizmin felsefe içinde ne anlama geldiğini inceleyeceğiz ve kuramın lehine ve aleyhine olan yaygın yaklaşımları kısaca ele alacağız.

Daha yaygın bir biçimde özdeşlik kuramı diye de bilinen indirgemeci materyalizm, en anlaşılır materyalist zihin kuramıdır. Merkezi iddiası bizzat yalınlıktır: Zihinsel durumlar beynin fiziksel durumlarıdır. Yani her zihinsel durum veya süreç tipi beyindeki veya sinir sistemindeki bir fiziksel durum veya süreç tipiyle sayıca özdeştir. (bir ve aynı şeydir)

Henüz beynin karmaşık işlevleri hakkında, söz konusu özdeşlikleri fiilen belirtmeye yetecek kadar şey bilmiyoruz, ancak özdeşlik kuramı beyin araştırmalarının sonuçta bunları ortaya çıkaracağını savunur. Özdeşlik kuramcısı 'zihinsel durumlar' dendiğinde aklımıza gelen şeyin, beyin durumlarıyla tam da aynı şey olduğunu iddia eder. (1)

Nörobilimde eskiden zihne ait olduğu sanılan ( deneysel olarak gösterilemeyen) fonksiyonların hasta kayıtları, beyin görüntüleme aletlerinin beyni izlemeyi kolaylaştırması ve tıptaki  gelişmelere paralel olarak git gide zihne ait olduğunu düşündüğümüz niteliklerin beyne aitmiş gibi görünmesiyle birlikte egemenlik alanı daralan soyut zihin kavramının bu düşüşü indirgemeci materyalistleri daha cesur olmaya itmiştir. 

Francis Crick bu görüşü kısaca ve çarpıcı biçimde şöyle özetlemektedir:


Bilimsel inanışa göre aklımız yani beynimizin davranışları 'sinir hücreleri'nin ve bağlantılı 'moleküllerin' etkileşimleriyle açıklanabilir. (2)

Vurgulara dikkat edin, burada zihin kavramı ve olgusu beyinden de öte artık nöro-kimyasal bir organizasyon olarak resmediliyor. Bir ontolojik konumdan öte beyin yalnızca olayın sahnelendiği yer değil, aynı zaman da olayı yaratan yer ve bunu birçok küçük oyuncu, yardımcı suflör ve birçok birim yöneticisiyle yapabiliyor. bu sahnelenen oyunu, oynayan oyuncuların toplamı olarak görmeye benziyor. Böyle anlatıldığında elbette yüzeysel ve yanlış geliyor zaten özdeşlik kuramcısı bundan fazlasını söylüyor:

 Eğer elinizde fiziksel bir  altyapı, işleyen bir elektrokimyasal iletim sistemi, özel olarak görevlendirilmiş sinir hücreleri, bunların bakımıyla uğraşan glial hücreler gibi yardımcı birimler varsa, aynı fonksiyonu yerine getirmek için aynı bölgede konuşlanmış hücrelerin oluşturduğu sinirsel modüller varsa ve bu modüllerin birbirleriyle verimli ilişkilerinden doğan karmaşık sosyo-bilişsel fonksiyonları yerine getirebilen sinirsel bir ağınız varsa, işte tüm bu parçaların doğru yere oturmasıyla elde edeceğiniz şey bir zihindir. 

Tabii bu bir bütün olarak zihnin nasıl yaratılacağının basamakları, materyalist ayrıca tek tek tüm zihinsel olaylar için de beyindeki belli bölgelerin ve nöral ateşleme örüntülerinin tek tek eşlenebileceğini ve bu çevirinin eksiksiz olacağını ileri sürmektedir. Eğer beyindeki tüm elektrokimyasal işlemleri bir anlığına durdurabilseydik son yapılan eylemin fiziksel karşılığını beyinde tamı tamına bulabilirdik ve son eylemin hangi nöral ateşleme örüntüsüyle , hangi sinirsel patikayla oluştuğunu öğrenmek isteseydik, kesin bir biçimde organizasyonun tüm elemanları ve gerçekleşme şekli eksiksiz bir şekilde bulunabilir , eylemin beyin uzamındaki pozisyonu saptanabilirdi. Hatta biz bu şematik bilgiyi zihinsel durumları değiştirmek için de kullanabilirdik.

Yaklaşım zihinle ilgili problemleri beynin problemlerine, zihinle ilgili işlevleri de aynı şekilde beynin işlevlerine dönüştürmektedir. Zihin kavramının bu yolla elendiği yaklaşım hem nöroloji hem de fizik, kimya , biyoloji gibi doğa bilimlerinden destek görmektedir. Bu doğabilimlerinde kimyanın fiziğe indirgenmesi, canlılığın temelinin organik kimya olduğunun anlaşılması gibi gelişmeler nörolojide de böyle bir indirgemenin yapılabilmesi için alışıldık bir ortam sağlamaktadır. Felsefeciler ve psikologlar içinse işler daha zordur çünkü bu disiplinlerde verimli bir kuramlar-arası (kimyadan fiziğe olduğu gibi) indirgeme örneğine rastlamıyoruz. 

Bu görüşün çekici yanları olduğunu kabul ediyorum ancak az önce bahsettiğim hedeflere bakarsanız indirgemeci materyalistlerin veya özdeşlik kuramcılarının çok yüksek beklentileri olduğunu görürsünüz.

Şimdi bu yaklaşımın aleyhine olan argümanları inceleyebiliriz.

Kurama yönelik ilk eleştiri içgözlemlerimizle bildiğimiz zihinsel niteliklerin ve deneyimlerinin içsel göndergelerinin fiziksel veya nörolojik olarak açıklanmasının önündeki engeldir. Biz 'kırmızı'deneyimini nörolojik olarak belli bir elektromanyetik tayftaki belirli bir bölgeden gelen ışığın beyindeki görme merkezleri tarafından anlamlı bir görsel deneyime dönüştürme sürecini bilimsel olarak gösterebiliyoruz. 

Ancak yine de biz 'kırmızı'lığın bize görünen boyutu olan, öznel boyutunu biyolojik elemanlar yardımıyla gösteremiyoruz. Kırmızı bir elma gördüğünüzde zihninizde canlanan tek şey onun rengi değil, o rengin canlandırdığı duygular, elma ve kırmızının birlikteliğinden doğan anılar, hayaller veya olumsuz düşünceler olabilir. Psikolojik durumunuza göre de bir rengin uyandırdığı izlenimler farklılaşabiliyor ve herkesin kırmızı deneyiminin ortak bir bilişsel temele sahip olduğunu bilsek de bu ortak temelden üretilen ürünler olan deneyimler kendine özgü bir hal alıyor ve bu da kırmızı deneyiminin nesnel gösterimini bilimsel olarak imkansız hale getiriyor.

Birinci yaklaşım özdeşlik kuramından beklenilenlerin düşürülmesiyle belki çözülebilir ancak bu konudaki tek itiraz bu değil.

Bazı düşünürler zihin ile beynin arasını açmak ve birbirine indirgemesinin yolunu kapatmak için Leibniz'in özdeşlik yasasını kullanırlar. Eğer iki şeyin birbirine özdeş olmadığını ispatlamak istiyorsanız bu yasaya göre beyin durumları için geçerli olan ancak zihin durumları için geçerli olmayan bir durum bulmanız gerekiyor.
Bunun için de genellikle zihinsel etkinliklerimizi beynin uzamsal pozisyonları ilişkilendirme yoluyla beyin zihin özdeşliği yaklaşımı olumsuzlanmaya çalışılmıştır.

Örneğin yarın otomobilimi tamir edip ettirmeyeceğimle ilgili kararsızlığım veya akapunkturun bilimsel olarak geçerli bir tedavi yöntemi olup olmadığıyla ilgili düşüncelerimin beynimdeki pozisyonlarının bulunması gerekiyor. Ancak elbette bu imkansız bir şey çünkü zihnin kendisinin dayandığı fiziksel temellerle bu temel kullanılarak üretilen zihinsel içerikler arasında ne uzamsal olarak ne de zamansal olarak bir bağlantı yoktur.

Ancak bu özdeşlik yasasını kullanmanın mantıksal problemleri olduğu ortaya çıkmıştır. Churcland problemi şöyle özetliyor:


1. Sıcaklık hissederek bilinebilir.

2.Ortalama moleküler kinetik enerji hissederek bilinemez.

Dolayısıyla, Leibniz yasasına göre, 
3. Sıcaklık, ortalama moleküler kinetik enerjiyle özdeş değildir.(3)

Burada yapılan yanlışlık 2. öncüldeki sıcaklık tanımının bilinmemesi, daha alt bir düzeyde olduğu için algılanmaması ancak bilimsel olarak sıcaklık olarak bildiğimiz şeye özdeş olmasıdır. Kendi deneyimlerimizi ve aşina olduğumuz kavramsallaştırmaları bir özdeşlik kriteri olarak öne sürmek dramatik bir hata olacaktır. Bilinçli bir zihin felsefecisi özdeşlik yasası eğer kullanılacaksa öncüllerde geçen tanımların, öznelerin içerdiği niteliklerin çok iyi düzenlenmesi gerektiğinin farkına varmalıdır.

3. bir itiraz olarak işlevselci yaklaşımın görüşü verilebilir. İşlevselci zihinsel durumları beynin durumlarına indirgemenin zihnin hareket sahasını daralttığını, zihni makineler ve diğer hayvanlar için ulaşılmaz bir yere hapsettiğini ve yapay zekada zihnin makineler için simüle edilebilmesinin yolunu tıkadığını düşünmektedir. Onlara göre zihnin bu beyne bağımlı tanımı, zihinle ilgili insan-merkezci bir yaklaşıma neden olmakta ve zihnin daha objektif bir gösterimine açılan kapıları kapatmaktadır. Yazı dizisinin bir sonraki konusu olan işlevselcilik için şimdilik bu kadar yeter, daha sonra bu yaklaşımın hem yapay zeka hem de felsefe dünyası açısından vaatlerini ve sonuçlarını inceleyeceğiz.


Notlar

1) Churcland M. Paul, (2012) Madde ve Bilinç ( Berkay Ersöz Çev.) İstanbul, Alfa Yayınları, s.41-42

2) Crick Francis, (2005) Şaşırtan Varsayım ( Sabit Say Çev.) Ankara, Tubitak Yayınları, s.7

3)  Churcland M. Paul, (2012) Madde ve Bilinç ( Berkay Ersöz Çev.) İstanbul, Alfa Yayınları, s.53

Hiç yorum yok: